Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Arasındaki Farklar
E-Bülten Üyeliği
Sürdürülebilir turizm ve Sentrum projesi hakkında son bilgileri öğrenmek için sen de e-posta adresinle kayıt ol, sana bilgiler ve öneriler gönderelim.Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Arasındaki Farklar
“Küresel ısınma” ve “iklim değişikliği” terimleri sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılıyor. Bu terimler bilimsel literatürde tamamen farklı olgular olsalar da, ayrılmaz bir şekilde bağlantılılar.
Bu blog yazımızı, her iki kavramı da doğru tanımlamak, nasıl ölçüldüklerini ve aralarındaki bağlantıyı netleştirmek üzere kaleme aldık. Keyifli okumalar!
Küresel Isınma Nedir?
Küresel ısınma, gezegenin uzun vadeli ısınmasını ifade ediyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) küresel ısınmayı “dünya genelinde ve 30 yıllık bir dönem boyunca ortalama yer, hava ve deniz sıcaklıklarındaki artış” olarak tanımlıyor. Yüzyılı aşkın bir süredir küresel ısınmanın kesin nedenlerini ölçmek ve saptamak için araştırmalar yapılıyor.
Tarih Boyunca Yapılan Ölçümler
Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığı gezegenimizin tarihi boyunca yükselmiş ve düşmüştür. Bilim insanları küresel sıcaklık kayıtlarını 1880 yılından itibaren ölçmeye başladı diyebiliriz. Bu tarih öncesindeki gözlemler, çoğunlukla, 17. yüzyılda günlük sıcaklıkları, yağış ölçümlerini ve ilk ve son donları kişisel günlüklerine kaydeden çiftçilerden gelmektedir. Bu veriler, yeni teknolojik verilerle karşılaştırıldığında genellikle doğru olduğu görülmüştür.
Uzun vadeli veriler için paleoiklimbilimciler yani eski iklimleri inceleyen bilim insanları, polen sayımlarındaki tarihsel değişimlere, dağ buzullarının ilerlemesi ve geri çekilmesine, buz çekirdeklerine, kayanın kimyasal ayrışmasına, ağaç halkalarına ve türlerin konumlarına, kıyı şeridi değişikliklerine ve göl tortularına bakıyorlar.
Günümüzde bilim insanları kaydedilen verilerin doğruluğunu ve nasıl yorumlanıp modellendiğini sürekli olarak geliştirmektedirler. Sıcaklık kayıtları bölgeye, yüksekliğe ve diğer faktörlere göre değişiklik gösterse de bilim insanları küresel ısınmanın gerçekleri konusunda daha emin sonuçlara ulaşmakta.
Örneğin asteroit çarpmaları ve büyük volkanik patlamalar gibi doğal olaylar, küresel sıcaklıklar üzerinde dramatik etkilere sahiptir ve kitlesel yok oluşlara yol açabilir. Milankovitch döngüleri olarak adlandırılan, Dünya'nın Güneş'e göre konumundaki döngüsel değişiklikler, küresel sıcaklıkları etkiler ve binlerce yıl boyunca iklim üzerinde değişiklere sahip olabilir. Ancak bu tip etkiler son 150 yılda tanık olduğumuz kısa vadeli değişiklikleri açıklamaz.
Gezegenimiz hiç bu kadar sıcak olmamıştı. Dünya'nın ortalama sıcaklığı son 50 yılda, geçmişteki tüm ısınma olaylarından çok daha hızlı artmıştır. İklim bilimciler; aşırı kuraklık, orman yangınları, sıradışı hava olayları, seller, tropikal fırtınalar gibi iklim değişikliğinin getirdiği günlük yaşamda yıkıcı etkileri olabilecek felaketlerle dolu bir gelecekten kaçınmak istiyorsak, küresel ısınmayı 2040 yılına kadar 1,5 santigrat dereceyle sınırlamamız gerektiği sonucuna vardılar:
Sera Etkisi Nedir?
19. yüzyılın ortalarından itibaren bilim insanları, karbondioksit konsantrasyonlarındaki değişiklikleri küresel sıcaklık değişikliklerinin önde gelen nedenlerinden biri olarak tanımlamaya başladılar. 1856 yılında Amerikalı fizikçi Eunice Foote, karbondioksitin güneş radyasyonunu nasıl emdiğini gösteren ilk bilim insanı oldu. Foote'nin “Karbondioksit gazından oluşan bir atmosferin dünyamıza yüksek bir sıcaklık vereceği” yönündeki öngörüsü konusunda, günümüzde bilim insanları, “sera etkisi” olarak bilinen ve küresel ısınmanın başlıca nedeni olduğu konusunda ortak anlayıştadırlar. Başka bir deyişle, atmosferdeki daha yüksek karbondioksit ve diğer sera gazları seviyeleri daha sıcak bir iklimle sonuçlanmakta.
1988 yılına gelindiğinde, NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü direktörü James Hansen, ABD Kongresi'nde, sera etkisi ile gözlemlenen ısınma arasında bir “neden-sonuç ilişkisi” olduğunu ifade etmiştir.
İnsan faaliyetleri sonucunda artan sera gazı emisyonlarının küresel iklim krizinin ana nedeni olduğu artık herkesçe kabul ediliyor. Sera gazları atmosferde yoğunlaştıkça aynı ısıyı hapseden bir battaniye gibi dünyanın yüzeyini izole eder, ‘Sera etkisi’ dediğimiz bu olgu gezegendeki ortalama sıcaklığı artırır. Bu sıcaklık artışı, buzulların erimesi, okyanus sıcaklıklarının artması, deniz seviyelerinin yükselmesi, iklimin değişmesi, aşırı hava olaylarının sıklaşması gibi bir dizi iklimsel olayı tetikler.
Başlıca sera gazlarını karbondioksit, metan, azot oksit, su buharı ve florlu gazlar olarak sıralayabiliriz. Karbondioksit kömür ve petrol başta olmak üzere fosil yakıtların yakılması sonucu açığa çıkar.
IPCC raporuna göre; emisyonların kontrol altına alınması konusunda en iddialı çözümlerin hayata geçirildiği ideal senaryoda bile 1,5 derecelik sıcaklık artışı eşiğini 2040 yılı itibarıyla aşıyoruz.
Sera gazları hakkında daha fazla bilgi için bu blog yazımıza göz atabilirsiniz.
İnsan Kaynaklı Nedenler
Fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımındaki değişiklikler, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazları birikimlerindeki hızlı artış doğal sera etkisini kuvvetlendirmekte, bunun sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıkları artmakta ve iklimde değişiklikler yaşanmaktadır. Sera gazı emisyonlarının ve buna bağlı olarak sıcaklık artışının ve küresel iklim krizinin insan kaynaklı olduğu bilim camiasında oybirliğince kabul edilmiştir. Bu yeni bir bulgu değildir. Örneğin doğa bilimci Alexander von Humboldt, 1800 gibi erken bir tarihte ormansızlaşmanın bölgesel atmosferik sıcaklıkları nasıl yükselttiğini gözlemlemiştir. Günümüzde orman yangınlarının atmosfere tonlarca karbondioksit salması gibi, kontrollü yakmalar da yüzyıllardır ilave karbon kaynağı olmuştur.
Ancak bu geleneksel uygulamalar 18. yüzyılın sonlarında kömürle çalışan buhar makinesinin icadıyla salınan sera gazı miktarının yanında cüce kalmaktadır. Aşağıda olağan şüphelileri sıraladık;
1- Kömür kullanımı 19. yüzyılda yüz kat artmış, 1950'ye kadar %50 daha büyümüş, 1950 ile 2000 yılları arasında üç katına çıkmış, 2000 ile 2015 yılları arasında ise neredeyse iki kat daha artmıştır.
2- Petrol tüketimi daha da hızlı bir büyüme eğrisi izlemesine sebep olmuş, 1880 ile 1988 yılları arasında 300 kat, ardından 2015'e kadar %50 daha büyümüştür.
3- Doğal gaz kullanımı ise 1880'lerin sonları ile 1991 arasında bin kat, ardından 2015'e kadar %75 daha artarak en hızlı artış gösteren kaynak olmuştur.
Fosil yakıt tüketimindeki paralel büyüme ve küresel yüzey sıcaklıklarındaki artış dikkat çekicidir. IPCC raporunda “Sera gazı emisyonları “en azından son 800.000 yılda eşi benzeri görülmemiş” seviyelere yükselmiş ve “20. yüzyılın ortalarından bu yana gözlemlenen ısınmanın başlıca nedeni olması son derece muhtemeldir ” yazmaktadır.
Fosil yakıtların küresel ısınmaya nasıl sebep olduğunu anlamanın en basit bir yolu“battaniye” alegorisidir. Fosil yakıtların yakılması, Dünya'yı ısıyı hapseden bir kirlilik battaniyesiyle sarmaktır. Ne kadar çok fosil yakıt yakarsak, battaniye o kadar kalınlaşır ve bizi daha fazla ısıya hapseder.
İklim Değişikliği Nedir?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi iklim değişikliğini; “karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik” olarak tanımlamaktadır. İklim, yeryüzünün herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca yaşanan ya da gözlenen tüm hava koşullarının ortalama durumu ya da daha sistematik bir yaklaşımla, belirli bir alandaki hava koşullarının, atmosfer elemanlarının değişkenlikleri ve ortalama değerleri gibi uzun süreli istatistikleri ile tanımlanan sentezi olarak tarif edilir.
İnsan kaynaklı küresel ısınmanın iklimde yarattığı değişikliklerin uzun vadeli etkileri vardır. Bir zamanlar, yakın gelecekte ortaya çıkmaya başlayacağı düşünülen bu etkiler bugün giderek daha görünür hale gelmekte ve en belirgin olanı hava durumlarındaki ani ve beklenmedik değişikliklerdir. Ancak tüm ekosistemlerde meydana gelen diğer değişiklikler de çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. İklim değişikliği küresel ısınmayı kapsar, ancak gezegenimizde meydana gelen daha geniş bir yelpazedeki değişiklikleri ifade eder. Bunlar arasında deniz seviyelerinin yükselmsi, dağ buzullarının küçülmesi, Grönland, Antarktika ve Arktik'teki buzulların erimesinin hızlanması, çiçek/bitki çiçeklenme zamanlarındaki değişimler, şegirlerde ısı adaları oluşması gibi değişiklikler yer alır.
Aşırı Hava Durumları
İklim değişikliğinin temel göstergesi olan küresel sıcaklık artışı hava durumunu daha vahşi ve istikrarsız hale getirmiş, doğal afetlerin sıklık ve şiddeti “son on yıllarda katlanarak artış” göstermiştir. Orman yangınları, ölümcül sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller, tropikal fırtınalar, kasırgalar, kar fırtınaları ve çığlar gibi “yüzyılda bir görülen” doğal afetler 1960 yılından bu yana 10 kat artış göstermiştir.
Dünya Meteoroloji Örgütü'ne göre, son 50 yılda kaydedilen tüm afetlerin yarısı ve ilgili ekonomik kayıpların %74'ü hava, iklim ve sel gibi tehlikelerden kaynaklanmakta.
Hava olaylarının uzun vadeli örüntüleri incelendiğinde aşırı değişimlerin sebebinin iklim değişikliği olduğu ortaya çıkmıştır. Küresel sıcaklıkların artışı; daha sıcak okyanuslar, sıcak hava dalgaları, kuraklık, fırtınalar, kasırgalar, seller ve diğer aşırı hava olaylarına evrilmiştir.
Ekosistemlere Yönelik Tehditler
İklim değişikliği Dünya'nın tüm biyosferine, yani yaşamı destekleyen ekosistemlere yönelik de büyük tehdit oluşturmaktadır, hatta doğal afetlerden daha ölümcüldür. Değişen iklime uyum sağlamaya çalışan türler genellikle başarısız olmaktadır. İklim değişikliği böylelikle biyoçeşitliliği doğrudan tehdit eder.
Örneğin mercanlar, okyanuslar atmosferik karbondioksiti emdikçe giderek daha asidik hale gelmekte ve canlılığını yitirmektedir. Turbalık alanlar ve kıyı sulak alanları artan sıcaklıklar nedeniyle kuruduğunda, ölü bitki örtüsü daha hızlı ayrışmakta ve sera gazlarını serbest bırakarak bir felaketin diğerine neden olmaktadır.
Biyolojik çeşitliliğin üzerindeki yoğun baskılar (habitat değişimi, istilacı türler, aşırı kullanım, kirlilik) ve iklim değişikliğinin gelecekteki olası etkileri dikkate alındığında birçok bilim insanı 6. Yok Oluş olarak adlandırılan sürecin yaşanabileceğini öne sürmektedirler. IPCC tarafından yayınlanan “1,5°C Raporu”na göre sıcaklık artışının 2°C olması halinde böceklerin %18’i, omurgalıların %8’i ve bitkilerin %16’sı coğrafi yayılışlarının yarısından fazlasını kaybedecektir. 1,5°C sıcaklık artışında okyanuslardaki verimlilik azalacak, türler yüksek enlemlere doğru kayacak, balıkçılık zarar görecektir. Ayrıca, 2°C sıcaklık artışında mercan resiflerinin %70-90’ı yok olacaktır.
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Kavramları Neden Önemli?
Küresel ısınma ve iklim değişikliği kavramları, sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılsa da, aslında birbirinden farklı ama birbiriyle bağlantılıdır. Bu yazıda, her iki kavramı doğru tanımlayıp, aralarındaki farkları ve bağlantıları netleştirdik. Küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliklerinin, Dünya'nın doğal dengesini nasıl bozduğunu ve bunun yaşam üzerindeki etkilerini gördük. Hava durumu olaylarının şiddetlenmesi, ekosistemlerin tehdit altına girmesi ve insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının rolü, iklim değişikliğinin ciddiyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Gelecekteki yazılarımızda bu konuları daha derinlemesine ele alarak, çözüm yollarını tartışmaya devam edeceğiz. Okuduğunuz için teşekkürler!