Doğa Koruma Alanı Nedir?

Doğa koruma alanı, en basit tanımıyla, doğanın yasal düzenlemelerle korunduğu belirli alanlara verilen isimdir. Peki neden doğa koruma alanlarına ihtiyaç var? Son yıllarda ‘biyolojik çeşitlilik’ terimini sıkça duyar olduk. Araştırmalar dünyadaki doğal alanların tarım, sanayi ve şehirleşme ile daralması sonucunda biyolojik çeşitlilikte büyük bir azalma olduğuna dikkat çekiyor.

Biyolojik çeşitliğin azalmasının ana sebebi ise bizleriz. İnsan aktiviteleri ve fosil yakıt tüketimi dolayısıyla yaşanan küresel ısınma ekolojik dengeleri bozuyor. Dünya çapında tüm ekonomik sistemler fosil yakıt tüketimine dayanıyor. Fosil yakıtlar (yani doğalgaz, kömür ve petrol) tüketildiğinde atmosferde biriken sera gazı emisyonları küresel ısınmaya sebep oluyor. Küresel ısınma ise eşsiz ekosistemleri tehdit etmeye devam ediyor. Küresel ısınmanın sebep olduğu iklim krizi de bu çöküşü hızlandırıyor.

Hükümetlerarası Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim ve Politika Platformu (IPBES) 2019 yılında önemli bir rapor yayınladı. Bu rapora göre, bugün dünyada bir milyon canlı türü tehlike altında. Benzer şekilde, WWF’in 2020 Yaşayan Gezegen Raporu, aynı sorunun altını çiziyor. Son 50 yılda omurgalı canlıların popülasyonlarında %68 azalma yaşandığına dikkat çekiyor.

Peki doğa koruma alanı nedir? Küresel ısınmanın sebep olduğu biyolojik çeşitlilikteki azalmayı tersine çevirebilir mi? Ekosistemlerimizi nasıl korumamız gerekiyor? Cevaplar için okumaya devam edin!

Doğa Koruma Alanı Tanımı

Doğa koruma alanı, doğal çevrenin korunduğu alanlara verilen isimdir. Buna tabiatı koruma alanı da denir. Korunma altında olan alanlar, tehlike altındaki ekosistemlerin korunmasını amaçlar.

Doğa koruma alanları “bilimsel olarak kabul görmüş doğal ve kültürel değerlerin, özellikle biyolojik çeşitliliğin uzun vadede varlığını sürdürebilmesini sağlamak için, yasal düzenlemelerle belirlenmiş alanlar’’ olarak da tanımlanabiliyor. Bu geniş tanım, sadece hayvan türlerini kapsamıyor, ekosistemleri bir bütün olarak ele alıyor. Kısacası korunan alanların, eşsiz ekolojik dengelerin korunması için yasal düzenlemelere tabi olması gerekiyor.

Doğa koruma alanları tehlike altında olan ekosistemlerin hayatta kalması için büyük öneme sahip. Peki uluslararası ölçekte doğa koruma alanları neden önemli?

Doğa Koruma Alanlarının Kısa Tarihi

1992’de Rio’da Birleşmiş Milletler’in gerçekleştirdiği Çevre ve Kalkınma Konferansında 200’e yakın ülke Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni kabul etti. Ancak 1992’den bu yana doğayı koruma adına yapılan çalışmalar yeterli olmadı. 2010 yılında Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne ek olan ‘Aichi Hedefleri’ 2020’ye kadar bu çalışmaların hızlanmasına dair uluslararası bir talep niteliğindeydi. Maalesef 2010-2020 yılları arasında Aichi hedeflerine ulaşılamadı.

Ayrıca 1992’den bu yana küresel ısınma hızlandı, dünya popülasyonu ve fosil yakıt kullanımı arttı. WWF 2030 yılının, gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünya bırakmak için son şansımız olduğunu söylüyor. Birleşmiş Milletler’in belirlediği Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) çerçevesine uymak ve önlem almak için hala geç olmasa da zamanımız giderek azalıyor. Kurumlar, devletler, sivil toplum ve akademinin iş birliği içerisinde Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın hızla hayata geçmesi büyük önem taşıyor. Doğanın mümkün olan en geniş ölçekte korunması ve ‘yeşillendirme’ çabalarının artması gerekiyor. Dahası, biyoçeşitliliği korumak için önlemler alınması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin uygulanması gerekiyor.

Doğa koruma alanları da bu yüzden büyük öneme sahip. İnsan aktiviteleri dolayısıyla tehdit altında olan bazı ekosistemlerin özel bölgeler ilan edilmesi ve koruma altına alınması gerekiyor. Doğa koruma alanları ilan edilen bölgelerin denetlenmesi ve statü değişiminin yasaklanması ekosistemlerin korunması için büyük öneme sahip.

Türkiye’de Korunan Alanlar

Akdeniz havzası tür ve habitat çeşitliliği açısından eşsiz zenginliklere sahip. Türkiye ise Akdeniz bölgesinde en çeşitli ekosistemlere sahip ülkelerden biri. Ancak resmi verilere göre 2020
yılı itibarıyla korunan alanlarımızın toplam net büyüklüğü 67.773 km2 ve ülke yüzölçümüne oranı %8,7.

Türkiye’de yer alan milli parklar, tabiat parkları ve çeşitli doğa koruma alanları ‘tabiat koruma alanı’ olarak tanımlanıyor. Milli Parklar Yasası'nın 2. maddesi ile milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları ‘korunan alanlar’ olarak belirlenmiş. Türkiye’de ‘tabiat koruma alanı’ olarak belirlenen 31 alan mevcut. Bunlara, Artvin’deki Camili-Efeler Ormanı, Antalya Alacdağ ve Muğla’daki Kartal Gölü örnek olarak verilebilir.

Türkiye’de Korunan Alanlar Yeterli mi?

WWF, ‘Korumazsak Kaybederiz’ adlı çalışmasında mevcut korunan alanların yetersiz olduğunu belirtiyor. Türkiye’de bulunan zengin ekosistem çeşitliliğini temsil etmediğine de yer veren çalışma, korunan alanların artırılması çağrısında bulunuyor. Dahası, mevcut mevzuat ve kurumsal yapının bir yetki karmaşası oluşturduğunu da ekliyor. Korunan alanlarda yapılan statü değişikliklerinin riskli olduğunu belirtiyor. Korunan alanların madencilik, tarım, enerji gibi amaçlar için kullanılmasının önüne geçilmesi büyük önem arz ediyor. Mevcut korunan alanlarda insan aktivitesinin yasal çerçevede engellenmesi ve mevcut alanların da genişletilmesi gerektiği ortaya çıkıyor. Dahası, Türkiye’deki korunan alanların idari altyapısını geliştirmek ve kurumsal kapasiteyi evrensel düzeye çıkarmak gerekiyor.

Çözüm Önerileri Nelerdir?

Uzmanlar Türkiye’de 2030’a kadar daha fazla ‘korunan alan’ oluşturulmasını, bu korunan alanların yönetiminin güçlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Avrupa Birliği doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu oluşturulması gerekiyor. Yasal düzenlemeler yapılırken paydaş katılımına açık, bilimsel, şeffaf ve kapsayıcı esaslar çerçevesinde ilerlenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Türkiye’de doğa koruma alanlarının çoğaltılması yeterli değil. Aynı zamanda parçalı kurumsal yapının da reformu çok değerli. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma Genel Müdürlüğü gibi kurumların tek çatı altına birleştirilmesi önem taşıyor. Bu şekilde yetki alanlarındaki olası kafa karışıklıkları giderilebilir ve koruma alanların takibi kolaylaşabilir. Bu şekilde yetki karışıklıklarını önlemek mümkün hale geliyor.

Türkiye’deki eşsiz ekosistemleri korumak için aynı zamanda yerel yönetim-sivil toplum-akademi-devlet ilişkilerinin güçlendirilmesi gerekiyor. Karar alma mekanizmaları çok paydaşlı bir yapı ile yönetildiğinde koruma alanları daha etkin bir şekilde işliyor. Bunun için ise nitelikli personellerin yetiştirilmesi gerekiyor. Daha fazla mali ve idari imkanların olması ise önemli bir diğer nokta olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak karşımıza çıkan en büyük sorun ise korunan alanlarda statü değişikliklerinin baş göstermesi. Statü değişikliğinden kaçınılması gerekiyor. Bu yüzden etkin yasal koruma şart hale geliyor.

Türkiye’deki Eşsiz Ekosistemleri Korumak İçin Ne Yapmalıyız?

Dünya genelinde doğa korumanın çatı örgütü olan Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN)’nin çizdiği çerçevede, 1992’de kabul edilen Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni yol haritası kabul ederek ilerlemek çok önemli. Türkiye’nin eşsiz ekosistemleri bugün tehlike altında. Her geçen gün hayvan türleri ve bitki örtülerinin nesilleri tükeniyor. Türkiye’nin benzersiz doğal alanlarını korumak için tüm paydaşların ortak akıl ile ilerlemesi şart.

2030, bu eşsiz ekosistemleri korumak için son şansımız olarak kabul ediliyor. Önümüzdeki yıllarda yapacağımız her şey çok değerli. Doğayı mümkün olduğu en etkin şekliyle korumak ve Türkiye’nin eşsizliklerini gelecek nesillere de bırakmak için bugünden çalışmaya başlamamız gerekiyor.

Daha fazla bilgi almak için raporlarımıza göz atabilirsiniz!

Raporlar

Sürdürülebilir turizm ve Sentrum projesi hakkında son bilgileri öğrenmek için sen de e-posta adresinle kayıt ol, sana bilgiler ve öneriler gönderelim.

E-Bülten’e Kayıt Ol