• SENTRUM Hakkında
    • Proje Ortaklarımız
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
    • Haberler ve Duyurular
    • Basın İletişimi
    • Etkinlikler | Galeri
    • Kurumsal Galeri
  • Blog | Köşe Yazıları
    • Blog
    • Köşe Yazıları
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
E-Bülten
  • EN
    • Türkçe
    • English
  • Anasayfa
  • Blog
  • Biyoçeşitlilik Ekonomisi Nedir?

Biyoçeşitlilik Ekonomisi Nedir?

Biyoçeşitlilik Ekonomisi Nedir?

Biyoçeşitlilik ekonomisi, doğayı masraf kalemi gibi görmekten vazgeçip onu ülkenin gerçek sermayesi olarak hesaba katmayı öneren bir yaklaşım. Ormanlar, sulak alanlar, polen taşıyan böcekler ve sağlıklı topraklar yalnızca “güzel” değil; tarımdan turizme, sağlıktan su yönetimine kadar ekonominin görünmez altyapısını kuruyorlar. Bu altyapı bozulduğunda hasat düşer, su arıtma maliyetleri artar, afetlerin etkisi büyür. Tersine, ekosistemler güçlendiğinde verim artar, enerji ve girdi maliyetleri düşer, yeni istihdam alanları doğar. Soru basit ve doğrudan: Peki doğayı korumak kârlı olabilir mi?


Bu yazı, biyoçeşitlilik ekonomisi kavramını, ekosistem hizmetlerinin parasal karşılığını ve kamu için yeni yaklaşımları masaya yatıracak. Ama önce, kavramı netleştirelim.

Biyoçeşitlilik Ekonomisi Tanımı

“Biyoçeşitlilik ekonomisi” ifadesi kulağa soyut gelse de aslında dünyanın en somut değerlerinden bahseder. Yani doğal hayatın kendisinden. Ekonomik olarak biyoçeşitlilik, “doğal sermaye”nin bir parçası olarak tanımlanır. Tıpkı finansal veya beşeri sermaye gibi, doğa da bir ülkenin üretim kapasitesine doğrudan katkı sağlar. Fakat geleneksel ekonomi modelleri bu katkıyı ölçmez. Oysa tozlaşma, suyun arıtılması, karbonun tutulması ya da toprağın verimliliği parasal karşılıkları olan hizmetlerdir.


Birleşmiş Milletler’in 2023 raporuna göre dünya ekonomisinin %50’si doğrudan doğa temelli sektörlere bağlı. Tarım, balıkçılık, ormancılık, turizm ve enerji… Hepsi sağlıklı ekosistemlere muhtaç. Bu nedenle doğayı korumak artık bir çevre sorumluluğu değil, ekonomik bir gereklilik haline geldi. “Doğa- pozitif ekonomi” kavramı da tam burada doğuyor.


Biyoçeşitlilik ekonomisi, çevre koruma politikalarının yanına mali teşvikleri koyar. Ekosistem hizmetlerine fiyat biçmek, doğa temelli yatırımlara finansal destek sağlamak ve üretim süreçlerini ekolojik maliyetleriyle birlikte değerlendirmek bu yaklaşımın temel taşlarıdır. Yani mesele, doğaya bağış yapmak değil; onu ekonominin merkezine yeniden yerleştirmektir.


‘Biyoçeşitlilik Nedir?’ adlı yazımıza göz atmak için tıklayın.

Doğayı Korumak Ekonomik Fırsat Olabilir mi?

Doğa, yalnızca korunması gereken bir değer değil; doğru yönetildiğinde üretken bir ekonomik ortak. Bu fikir, “doğa temelli çözümler” kavramının yükselmesiyle güç kazandı. Orman restorasyonundan ekoturizme, karbon yutak alanlarından sürdürülebilir tarıma kadar birçok sektör doğa ile birlikte büyüyor.


Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre doğa temelli sektörler 2030’a kadar 32 milyondan fazla yeni istihdam yaratabilir. Örneğin, Kenya’da mangrov ormanlarını restore eden topluluklar, karbon kredisi gelirleriyle kendi yerel ekonomilerini döndürüyor. Brezilya’da Amazon çevresinde kurulan kooperatifler, orman ürünlerinden sürdürülebilir gelir modelleri geliştiriyor.


Benzer bir mantık, Türkiye için de geçerli. Anadolu toprakları, tarım ve turizm temelli ekonominin kalbini oluşturuyor. Ancak bu sektörlerin geleceği, doğanın sağlığıyla doğrudan bağlantılı. Erozyonun azaldığı, ormanların korunduğu, su kaynaklarının temiz kaldığı bir Türkiye, ekonomik anlamda daha dayanıklı bir ülke demektir. Biyoçeşitliliği korumak, uzun vadeli bir yatırımın ta kendisidir: maliyeti düşük, getirisi yüksek, üstelik sürdürülebilir.


Bu yaklaşım yalnız ekosistemleri değil, toplumları da güçlendiriyor. Kadın kooperatifleri, yerel halkın doğa temelli üretime katılımını artırıyor. Yerli tohum, temiz su, doğal gıda zincirleri ekonomik çeşitliliği sağlıyor. Yani biyoçeşitlilik ekonomisi, doğa kadar insana da yatırım yapıyor.

Doğal Sermaye Muhasebesi Ne Demektir?

Küresel şirketler artık yalnızca finansal tablolarını değil, doğa üzerindeki etkilerini de raporluyor. Bu yaklaşım “doğal sermaye muhasebesi” olarak adlandırılıyor. Amaç, bir işletmenin toprak, su, hava ve biyoçeşitlilik üzerindeki etkisini ölçmek ve bu etkiyi ekonomik kararların parçası haline getirmek. Bu raporlar sadece itibar aracı değil; risk yönetimi stratejisi. Çünkü doğa kaybı, tedarik zinciri krizlerinden finansal kayıplara kadar birçok riski tetikliyor.


Türkiye’de de bu yönde adımlar atılıyor. Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi, şirketleri çevresel performanslarını da içeren sürdürülebilirlik performanslarını açıklamaya teşvik ediyor. Bazı enerji ve tarım şirketleri, doğaya verilen zararı “ekonomik maliyet” olarak raporlamaya başladı. Bu yaklaşım yaygınlaştıkça, doğa koruma artık “sosyal sorumluluk” değil, iş yapmanın doğal parçası haline gelecek.

Türkiye Perspektifi

Türkiye’de tarım, turizm, balıkçılık ve ormancılık milli gelirin yaklaşık %15’ini oluşturuyor. Ancak bu sektörlerin tamamı doğanın sağlığına bağlı. Kazdağları’nda su kaynakları azaldığında zeytin rekoltesi düşüyor. Antalya kıyılarında deniz ekosistemi zayıfladığında turizm gelirleri azalıyor. Karadeniz’de balık stoklarının tükenmesi, binlerce ailenin geçimini etkiliyor.


Bu tablo, doğayı korumanın ekonomik bir sigorta olduğunu gösteriyor. Göksu Deltası’nda yapılan küçük ölçekli sulak alan restorasyonları, yerel balıkçılığı yeniden canlandırabilir. Örneğin Kapadokya çevresinde geliştirilen ekoturizm rotaları, geleneksel turizm gelirlerinden daha sürdürülebilir bir model sunabilir. Yani doğayı korumak romantik bir tercih değil, ekonomik dayanıklılığın anahtarı olabilir.


Ekolojik turizm hakkında detaylı bilgi için tıklayın.

Biyoçeşitlilik Ekonomisinin Zorlukları

Biyoçeşitlilik ekonomisi umut verici bir vizyon sunsa da, uygulamada pek çok yapısal zorluk barındırıyor. En temel sorun, doğanın değerini ölçmekle başlıyor. Bir arının hizmetinin, bir ormanın yağmur döngüsüne katkısının ya da bir sulak alanın taşkınları önleme işlevinin parasal karşılığı nasıl hesaplanır? Ekonomik sistemler somut ölçülere dayanır; oysa doğa, soyut faydalar üretir. Bu yüzden “ekosistem hizmetleri” kavramı, bilimsel açıdan güçlü olsa da uygulamada hâlâ tam olarak fiyatlandırılamıyor.


Bir diğer zorluk, doğayı ölçerken onu ticarileştirme tehlikesi. Biyoçeşitliliğe yalnızca gelir getirdiği sürece değer biçmek, ekolojik adalet fikrini zedeler. Çünkü doğa sadece insanın kullanımına sunulmuş bir varlık değildir; kendi başına bir değere sahiptir. Kâr odaklı yaklaşımlar, uzun vadede doğayı yine bir meta haline getirme riski taşır. Bu, “yeşil ekonomi”nin “yeşil aklama”ya (greenwashing) dönüşmesi anlamına gelir.


Yeşil aklama hakkında blog yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Yeşil ekonomi hakkında daha detaylı bilgi için bu blog yazımıza göz atabilirsiniz.


Ayrıca, doğa koruma ve kalkınma arasındaki gerilim hâlâ tam çözülebilmiş değil. Pek çok ülkede, özellikle de gelişmekte olan ekonomilerde, kısa vadeli kazançlar uzun vadeli ekolojik yatırımların önüne geçiyor. Örneğin madencilik veya enerji projeleri, biyoçeşitliliği yok ederek “büyüme” yaratıyor. Ancak bu büyüme geçici; doğanın yıpranması, geleceğin ekonomik kapasitesini azaltıyor.


Tüm bu nedenlerle biyoçeşitlilik ekonomisinin başarısı, sadece finansal modellerin gücüyle değil, değer sistemlerinin dönüşümüyle ölçülecek. Doğayı korumanın ekonomik getirisi elbette önemli, ama asıl kazanım, insanın doğayla yeniden eşit bir ilişki kurmayı öğrenmesi.

‘Kârlılık’ Odağı Neden Bir Sorun?

Biyoçeşitlilik ekonomisi, yalnızca finansal bir model değil; insan ile doğa arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanmasıdır. Bu yaklaşım, “doğadan alırken geri verme” fikrini sistematik hale getirir. Yani doğayı sömürmeden üretmek, büyümeyi yeniden tanımlamak anlamına gelir.


Kârlılık burada tek amaç değildir. Asıl hedef, ekonomik sistemin doğayla birlikte sürdürülebilir hale gelmesidir. Çünkü doğayı yıpratarak elde edilen her kazanç, geleceğe borçlanmak olur. Gerçek kazanç, ekosistemlerin dayanıklılığı ve toplumların refahıdır.


Geleceğin ekonomileri, doğayı dışlayan değil, doğayla birlikte çalışan sistemler olacaktır. Tarım politikaları su döngüsüne, enerji yatırımları ekolojik dengeye, kent planlaması karbon yutaklarına göre belirlenecek. Bu yeni yaklaşım, büyümeyi yeniden tanımlar: daha çok üretmek değil, daha akıllıca yaşamak.

Doğayı Korumak En Akıllı Yatırımdır

Biyoçeşitlilik ekonomisi, doğayı korumayı maliyet değil yatırım olarak görmemizi ister. Çünkü doğa, ekonominin sessiz ortağıdır. O olmadan üretim, istihdam, kalkınma, hiçbiri sürdürülebilir değil.


Ekonomik sistemler ancak doğa döngülerine saygı gösterdiklerinde uzun ömürlü olur. Aksi halde, büyüme rakamları kısa vadeli bir yanılsamaya dönüşür. Oysa doğa, sabırla geri dönüşü hesaplar. Bugün biyoçeşitliliği korumak, yalnız gezegeni değil, ekonomiyi de korumaktır. Ormanlar karbon yutar, toprak besin üretir, deniz yaşamı gıdayı taşır. Bunlar sadece ekolojik değil, ekonomik hizmetlerdir. Sonuç olarak, doğayı korumak artık idealist bir hedef değil, rasyonel bir strateji. En güvenli yatırım, doğanın kendisidir. Doğayı korumak, geleceği teminat altına almanın en kârlı yoludur.

TÜM BLOG YAZILARI
SENTRUM’la ilgili hiçbir haberi kaçırma!
Sürdürülebilir turizmin geleceğini keşfetmek ve SENTRUM projesi hakkında en güncel bilgilere ulaşmak için bültenimize kaydolabilirsiniz.
E-bültene kaydolun
İçeriklerimizi mail olarak almak isterseniz, bültenimize kaydolun!
  • E-Bülten
  • SENTRUM Hakkında
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
  • Blog | Köşe Yazıları
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
SENTRUM İletişim
  • Instagram
  • 𝕏
  • Linkedin
  • YouTube
  • Facebook
© 2024, SENTRUM Tüm Hakları Saklıdır.

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için zorunlu, foknsiyonel, analitik ve pazarlama çerezleri kullanmaktayız. Çerezlerin kullanımına ilişkin detaylı bilgi almak için Çerez Politikamızı inceleyebilir, tercihlerinizi değiştirebilir veya tüm çerezleri kabul ederek ilerleyebilirsiniz.

Çerez Tercihlerim

Çerez tercihlerim

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için ziyaretçilerimizin tercihlerinin değerlendirilmesi amacıyla çerez kullanmaktayız. Kullanmakta olduğumuz çerezlerden sitenin çalışması için gerekli olan gerekli ve fonksiyonel çerezler dışında analitik ve pazarlama çerezleri siz etkinleştirmedikçe kullanılmayacak olup, vermiş olduğunuz onayınızı istediğiniz zaman geri alabilme imkanınız bulunmaktadır. İşlenmesine izin verdiklerinizi işaretleyebilir, çerezlere ilişkin daha detaylı bilgi sahibi olmak için metnimizi inceleyebilirsiniz.

Onay Tercihlerini Yönet
Gerekli Çerezler

Web sitemizin fonksiyonel ve güvenli bir şekilde çalışması için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanılamıyor olması web sitesinin işleyişini etkilemektedir.

Fonksiyonel Çerezler

Web sitesi içeriklerinin uygun ve güvenilir şekilde kullanımı ile müşteri memnuniyetini arttırmak adına yapılan geliştirmeler için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanımı ile yalnızca site içeriklerinin uygunsuz kullanımı engellenmektedir.

Analitik Çerezler

Web sitemizi nasıl kullandığınızla ilgili bilgiler toplayarak sitemizi geliştirmemize yardımcı olması için kullanılan çerezlerdir.

Pazarlama Çerezleri

Müşteri memnuniyeti ile satış ve pazarlama faaliyetlerimizin arttırılması için kullanılan çerezlerdir.